


Dolayısıyla bu Sözleşmelerde yer alan hakların kendisine karşı ileri sürülüp Lozan Antlaşması’nın değiştiğini “zımnen” kabul etmesi beklenemez. Deniz Hukuku Sözleşmelerinin ne ilkine (1958) ne de sonuncusuna (1982) taraf olmamıştır. Bundan sapmalar o adaların egemenliklerini tehlikeye sokacaktır. Ege’deki 23 adayı da şartlı olarak Yunan egemenliğine devretmiştir ki bu şart onların silahsızlandırılmış kullanımları ve bu şekilde bulundurulmaları üzerinedir. Adaların da durumunu kendilerine özgü Kıta Sahanlığı, MEB ve/veya hava sahası olmaksızın belirlemiştir. Her şeyden önce aramızdaki Ege Denizinin dengeleri, egemenlikleri Lozan Antlaşması ile düzenlenmiştir ki bunun 6 ve 12’inci maddeleri açıkça bu denizde karasularının 3 (üç) deniz mili olduğunu belirtir. Yunanistan benzeri iddiaları Türkiye’ye karşı ileri sürmeyecek kadar bilgili ve basiretlidir. Kanaatimce konunun bizleri ilgilendiren bir yönü pek de yoktur. Türkiye’de konunun merak uyandırdığı anlaşılıyor. Deniz Hukuku Konvansiyonu/Sözleşmesi) tarafıdırlar ki bu sözleşmede 12 deniz miline kadar karasularının genişletilebileceğini kabul eder, dolayısıyla imzacıları da bu genişliği kabul etmişlerdir. “Denizi karşılıklı paylaştığı ülkelerin bileceği konudur” Yunanistan’ın İyon Denizi’nde karasularını 12 deniz miline çıkartılması kendisi ve karşılıklı deniz paylaştığı İtalya’nın bileceği bir konudur.
